6 Kasım 2010 Cumartesi

Eticaret, Satışta Tsunami Etkisi Kitabım çıktı! Aldınız mı?


Veeee sonunda! Bir süredir üzerinde çalıştığım Eticaret, Satışta Tsunami Etkisi kitabım, Mediacat/Digitalage yayınlarından çıktı!

Digitalage dergisi Kasım ayı sayısıyla birlikte tüm bayilerden ulaşabilirsiniz.

Yaşasın! Kitapla ilgili tanıtım filmine buradan ulaşabilirsiniz.


Değerli önsözü için Sina Afra'ya, röportajlarıyla kitaba renk katan Aslı Gökdere, Fatih Demir, Özgür Altan, Serkan Söğüt, Göktuğ Oğuz, Sertan Özbudun ve Hakan Sıdalı'ya ve Kapital medya ekibine sonsuz teşekkürler. Şu ana kadar gelen yorumlar gerçekten çok mutlu edici. Bu konuda, teorik ve pratik bilgilerle harmanlanmış rehber bir kitabın olmadığını, eticaret ve internette etkin satış eğitimleri ve seminerleri verirken farkına varmıştım. Şule Hoca'nın eticaret kitabı da sektör için çok önemlidir. Enerjimi toplayıp eticaret kitabımı yazmaya başlamış ve bitirmiş olduğum için çok mutluyum. Tünel'deki Starbucks'ın dili olsa da konuşsa:) Sektör o kadar hızlı gelişiyor ki, genişletilmiş 2. baskı yapmak şimdiden şart oldu. Kitabımı okuyup, bana internet üzerinden ulaşarak teşekkür eden yeni dostlar bile edindim! Iyi ki yazmışım ve dağıtımı için Digitalage'i seçmişim. Kitapların pek okunmadığı güzel ülkemde, dergiyle dağıtılan bir kitabın daha çok kişiye ulaşacağını bildiğim için, ilk baskı için böyle bir yol tercih ettim. Doğru bir karar verdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.

Basın bültenini sizinle paylaşmadan edemedim:) Keyifli okumalar..

Anıl Altaş’tan e-ticaretin sırları için rehber…


İnternette satış mucizesi arayanlara
“E-ticaret: Satışta Tsunami Etkisi” kitabı


Dijital pazarlama ve e-ticaret konularında şirketlere danışmanlık yapan, seminerler ve eğitimler veren Anıl Altaş’ın E-ticaret: Satışta Tsunami Etkisi isimli kitabı MediaCat/Digitalage tarafından yayımlandı. Anıl Altaş kitabında internet üzerinden satış yapan şirketlerin başarı hikayelerine yer veriyor ve bu alanda başarılı olmanın sırlarını anlatıyor.
Anıl Altaş kitabında şirketlerin internet sayesinde satış yapmaya nasıl başlarım ve yeni oluşan satış hacmini nasıl arttırırım gibi temel sorulara yanıtlar veriyor.

Şirketler ve bireysel olarak satış yapmak isteyenler için rehber
Temelde, herkesin kullanacağı çözümler birbirine benzer olmasına rağmen, sadece koşulacak hedefe ve ellerindeki bütçeye bağlı olarak, ürün ve hizmetlerine özel, tablet çözümler sunan kitap, sadece eticaret yapanlar için değil, eticaret ve internette etkin satış yaparak paralel kariyer geliştirmek isteyenler için de özel bir rehber niteliğinde.

İş dünyasından canlı örnekler
E-ticaret: Satışta Tsunami Etkisi adlı kitabında, eğitimlerine katılanların ilginç soruları ve yaklaşımlarına yer veren Anıl Altaş, pek çok canlı örnekle okuyucuyu buluşturuyor. Bazısı, bir e-ticaret sitesinin en kolay ve ucuz yoldan nasıl kurulacağını merak ederken, bir başkası ise ürettiği yol boyasını veya trendy kırmızı ayakkabıları internet üzerinden ihraç etmenin yollarını arıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü'nde senelerce ders vermiş, emekliliğinin baharında Silivri yakınlarında küçük bir köye yerleşmiş ve yaratıcı mesleğini internetle bütünleştirmek isteyen bir kadın akademisyenin fotoğraflara bakarak yaptığı heykelleri internet üzerinden nasıl satacağının ve bunu hedef kitleye nasıl duyuracağının yanıtını bulmayı hedefliyor.
Kitabın akıcılığını sağlamak için, e-ticaret sektöründeki başarılı girişimcilerle röportajlar yapılmış ve ''Anıl'ın Notu'' yorumlarıyla samimi ve içten bir hava yaratılmış. İnternetten etkin satış yapmak, sosyal medyayı e-ticaretle birleştirmek ve mobil ticaretle gelen yenilikleri görmek isteyen herkes için ideal bir e-ticaret rehberi olan kitap şu sorulara yanıt veriyor. E-ticaret nedir, e-ticaret yapan herkesin bilmesi gereken genel pazar bilgileri nelerdir, e-ticaret çeşitleri ve internetle gelişen e-ticaret tabanlı yeni iş modelleri hangileridir? Kitapta ayrıca Türkiye ve dünyadaki e-ticaretin kısa tarihçesini de bulabilirsiniz.
Kitapla ilgili tanıtım filmi için http://www.anilaltas.com/yazi.asp?id=5 linkini ziyaret edebilirsiniz.

ANIL ALTAŞ KİMDİR?
Eticaret ve Dijital Pazarlama Danışmanı, Eğitmen, Blogger
Finans, otomotiv, perakende ve Bilgi Teknolojileri sektörlerinde, satış, pazarlama, marka ve proje yönetimi alanlarında 10 yılı aşkın profesyonel bir deneyimi bulunmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunudur, Birkbeck College’da Finansal Matematik, IT Aplikasyonları ve Web Dizayn konularında yükseköğrenimini tamamlamıştır. Teknoloji Holding, Tchibo Türkiye ve Hepsiburada.com gibi şirketlerde çalıştığı dönemlerde Silikon Vadisi'ni ziyaret etmiş, Amerika, Avrupa ve Türkiye'den internet girişim projelerinin farklı aşamalarında çalışmıştır. Eğitim Akademi’de dijital pazarlama, e-ticaret ve sosyal medya eğitimleri vermekte ve aynı konularda danışmanlık yapmaktadır. Boğaziçi Dergisi, Digitalage, Smart Marketing Journal, kendi blogu ve pek cok pazarlama bloğunda e-ticaret, dijital pazarlama ve sosyal medya konularında yazılar yazmaktadır.


En son ne zaman gönüllü bir iş yaptınız? Ben uzun süredir yapıyorum:)


2006 yılından beri Boğaziçi mezunlarına yönelik olarak hazırlanan Boğaziçi Dergisi'nde gönüllü olarak röportajlar yapıyorum ve yazılar yazıyorum. Teknoloji ve hayatla ilgili hemen her konuda yazı yazmaya çalışıyorum. Boğaziçi Dergisi, mezunlarından oluşan bir Dergi Yazı Kurulu olan ve çok demokratik bir dergi. Yazmaya başladığım günden itibaren, hem keyifli dostlar edindim, hem de çok güzel insanların çok güzel başarı hikayelerini dinledim. Ben çok keyif aldım, her seferinde öğrendim, kendimi geliştirdim. Derginin Kasım ayı sayısında Dergi Gönüllüleri bölümünde kısa bir röportajım yayınlandı. Sivil Toplum kuruluşlarında çalışmanın ve gönüllülük esasına dayalı işler yapmanın insanı müthiş beslediğine inanıyorum, herkese tavsiye ederim! Yaptığım işle ilgili bölümde verdiğim yanıtlar konusunda yorumlarınızı bekliyorum:)

Mezun olduğunuz bölüm?
Ekonomi'98

İş hayatınızı (veya kariyerinizi) bir kaç cümle ile anlatsanız desek…
Teknoloji ve marka iletişimine 500 gr. nefes terapisi , 5 tatlı kaşığı meditasyon, 3 çay kaşığı mindful sanat ekleyelim ve bolca çırpalım. Üzerine farkındalık ve wisdom 2.0 serperek fırına verelim:) Fırından çıkınca sevgi çukulatası ve mutluluk şurubu ile süsleyelim. Afiyet olsun!

Size yaşamı keyifli kılanlar…
Latte eşliğinde yazı yazmak, yeni mekanlar ve insanlar keşfetmek,  nehir kıyısında ipodumla yürüyüş yapmak, ağaca ve kuşlara bakmak, oğlumla oyun oynamak, eşimle yemek pişirmek, insanı, sanatı ve teknoloji dünyasını keşif yolculuğumda sürekli bir öğrenci olma hali ve yeni projelerimi düşündükçe heyecanlanmak bana son zamanlarda en çok keyif veren şeyler.

Başka gönüllü işleriniz var mı?
Almanya'daki yerel dergilere yazılar yazmak, engelli çocukların ailelerine mindful olma yolunda destek olmak ve 2017 yılında 1 öğrenciye hayalleri ve girişimlerine yönelik mentorluk yapmak istiyorum.

Gönüllülük hayatınıza ne katıyor?
Enerji, arkadaşlık, paylaşmanın ve üretmenin keyfi, mutluluk..

Hangi dergileri okursunuz? 
Mindful, Newsweek, Brigitte- Almanya'da bir kadın dergisi-, Psychology Today, Fütürist, Mediacat ve işimle ilgili takip ettiğim bloglar..

En çok sevdiğiniz ders?
Nükhet Sirman'dan aldığım Sosyoloji, Mustafa Dilber'den aldığım Marketing ve Advertising, Hilmi Yavuz'dan aldığım felsefe derslerinin bende yerleri ayrı.

Hala görüştüğünüz arkadaşlarınız…
Yurttaki oda arkadaşlarım, hayatımın her döneminde büyük etkisi olan şu anki can dostlarımdan. Sürekli görüşmesem de, sosyal networkler aracılığıyla iletişimde olduğum bölüm arkadaşlarım da var tabi..

Boğaziçi’nin sizin için en özel mekanı?
İzmir sonrası İstanbul maceram Boğaziçi ile başladığı için, üniversite benim için her zaman kucak açan bir anne gibi. Hayatımdaki özel kararları, güneyden kuzeye yaptığım yürüyüşlerde ve manzarada içtiğim bir bardak çay sonrası vermeyi adet edindim. Herkese tavsiye ederim.


Neden Boğaziçi Dergisi? Özgürce yazabildiğim, muhteşem arkadaşlar edindiğim, her sayısını heyecanla okuduğum, profesyonelliğin ve dayanışmanın ön planda olduğu harika bir platform olduğu için..

Dergiyle ilgilenmeye ne vesileyle başladınız?
O kadar güzel dergi yazıları ve röportajları okuyordum ki, bu keyifli ekibin içinde yaratıcı ve alternatif yazılarla yer almak istedim. Ayrıca, soru sorabilmenin ve roportaj yapabilmenin inceliklerini keşfetmek ve başarı hikayeleri dinlemek her zaman ilgimi çekmiştir.

Derginin en çok beğendiğiniz özellikleri?
Paylaşımcı ve her tür ilgi alanına hitap eden geniş bir yelpazesi olması, yazı kurulu toplantılarında yeni dostlarla tanışmak, her sayısında kendini aşmaya çalışan bir çizgisinin olması ve ekibin motivasyonuna güç veren yayın yönetmenimiz İdil ve editörümüz Pınar..

Bugüne kadar hazırladıklarınız arasında en beğendiğiniz yazılarınız?
Müge Bayraktar -Boğaziçi'nin Sultanları, Dünya Zeka Oyunları Şampiyonası inceleme yazısı ve Esin Acıman röportajını unutamam.

Bundan sonra dergimiz için hayaliniz…
Bir teknoloji tutkunu olarak, video söyleşiler yapabildiğimiz ve aplikasyonlarla okurlarla röportaj sırasında iletişim kurabildiğimiz daha interaktif bir Boğaziçi dergisi hayal ediyorum..

Azizim, herkes sosyal medyada, sen neredesin?

Bogazici Dergisi'nin Kasım sayısında, Facebook Dublin çalışanlarından Cem Aseyo ile keyifli bir söyleşi yaptım. Cem'şn Facebook'ta işe nasıl başladığını, Facebook'un çalışmak için nasıl bir yer olduğunu, anti sosyal medyadan facebook*kolik oluşuna uzanan eğlenceli öyküsünü aşağıda bulabilirsiniz. Ben, söyleşiyi yaparken çok eğlendim, umarım, siz de bu satırları okurken benim kadar eğlenirsiniz:)



Cem Valentine Aseyo'09 dumanı üzerinde mezunlarımızdan. Kendini keşfetmeye ve çalışmaya küçük yaşlarda başlamış. Bu keşif sürecinde, Boğaziçi MIS bölümünü bilinçli olarak tercih etmiş, önüne çıkan fırsatların pek çoğunu kendi yaratmış ve değerlendirmiş. Pekçoğumuzda sosyal medyaya karşı olan önyargılar söz konusu. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların söyledikleri de cabası. Sosyal medya, son dönemde, bir çok kişi, sektör ve kurum için hayatın vazgeçilmezlerinden olmaya başladı. Önyargılarını geride bırakıp bir Facebook-kolik olan Cem'in hikayesi mutlu sonla bitiyor. Sosyal medyada boşa geçen gibi görünen zaman, Facebook Dublin'den aldığı iş teklifiyle bir rüyaya dönüşüyor. Türkiye, Amerika ve İngiltere'nin ardından dünyada en çok Facebook kullanan 3. ülke oluyor. Twitine bandım diye şarkılar yapılıyor, Sosyal medyadan haber takibi, geleneksel medyaya kafa tutuyor. İletişim yadsınamaz biçimde kabuk değiştiriyor, gençler öncülük ediyor, arkalarından gidenler kazanıyor. Nasıl mı? Röportaja buyrun...



Cem Aseyo Kimdir?Yönetim Bilişim Sistemleri(MIS)'09 mezunu, 24 yaşında. Para kazanmaya 15 yaşında özel ders vererek başlıyor. Benim için para kazanmak her zaman bir zevkti diyen Cem Aseyo için, kendi parasını kazanmak, ayakları üzerinde durabilmek ve bağımsız olmak, yemek-içmek gibi doğuştan gelen bir ihtiyaç. Lisede ve üniversitede turist rehberliği yapıyor, organizasyonlarda çalışıyor. Liseyi bitirdiğinden beri eline geçen her fırsatta yurt dışına gitmenin yollarını kovalamış, gerek çalışmak için olsun, gerek farklı eğitimler veya dil kursu olsun. İspanya’da, Fransa’da ve Amerika’da çeşitli eğitimler almış. IBM’in Avrupa Merkez üssü olan Barselona'da SAP/IT Destek departmanında staj yapmış. Okuduğu bölümde teknolojik programlama, IT ve yönetim gibi farkli alanlar olduğu için hangisini seçeceği konusunda düşünürken, programlama dünyasına girip bakayım demiş ve hayat adına ne yapmak istemediğini bulmuş! Algoritma kurma ve program yazmada başarılı olmasına rağmen, yapmak istediği şeyin sosyalleşmek, insanlara sesini duyurmak ya da Facebook gibi platformlarda insanları bir araya getirmek, hem iletişime girmek hem de iletişimin yönünü değiştirmek olduğunu keşfetmiş. Öğrenci değişim programı sayesinde gittiği Boston Üniversitesi'nde Facebook'la tanışmış ve kendi deyimiyle bir Facebook-kolik olmuş. Facebook, twitter, Google gibi teknoloji şirketlerinin şu anda günümüzdeki iletişim kavramını tam anlamıyla yeniden yazdıklarına, yeni bir konsept getirdiklerine inanıyor. Facebook'un Dublin’deki Avrupa merkezi ofisinde Kullanıcı İşlemleri departmaninda Türkiye pazarı sorumlusu olarak çalışmaya devam ediyor.

MIS bölümünü seçmeye nasıl karar verdin?
Küçük yaşlardan beri çalışmışsın, demek ki belirli bir hedefin vardı kafanda. Şansa bağlı bir durum yok gibi hayatında.
Birçok etken var. Bunlardan bir tanesi girişimci ruhlu oluşum. Ya kendi işimi yapacaktım, ya da gelişen yeni iş alanlarında çalışacaktım. Google, arama motoru kavramının ötesine geçerek her şeyi altüst etmişti. Teknolojinin hayatımıza neler getirebileceğini küçük yaşta gözlemleme fırsatı bulunca, aradığım sektörü de bulmuştum. Öte yandan, ablam teknoloji sektörüne girmişti, mobil pazarlama konusunda uzmanlaşıyordu. Onun da teknoloji alanına girmemde oldukça etkisi olduğunu söyleyebilirim. Ama ne yönetim kısmında bulunmak istiyordum, ne de sadece mühendislerin olduğu kısımda bulunmak istiyordum. O zaman, anahtar nokta olayım dedim. Bunun için MIS en uygun bölümlerden biriydi.
Barcelona IBM'de staj yapmanda Boğaziçi'nin belirli bir katkısı var mı?
Okulun etkisi vardır mutlaka, ama, kendi çabamla oldu. Okurken hedefim, bir şekilde yurt dışında kendimi hem göstermek hem de geliştirmekti. Ben yürümek değil, koşmak istedim. Yürümek isteseydim burada da tabii ki kurslar, şirketler, stajlar vs. ile bir şekilde istediğim noktaya varabilirdim, ama, ben hızla ilerlemek istedim. Birkaç tane uluslararası şirkette çalıştım ve yurt dışında staj yaptım. Şirket aynı şirket, ama Türkiye ofisi ile yabancı şubeleri arasında epey fark var. Barselona IBM’e staja gitmemin en büyük sebebi, farklı bir ekolle yetişmek istemem. Son olarak da Colgate Palmolive’de yönetimsel tarafımı güçlendirmek için part-time çalıştım. Üniversite yıllarım boyunca gerek para kazanmak gerekse de tecrübe edinmek adına sürekli part time işler yaptım. Şu an geçmişe dönüp bakıyorum da, el atmadığım iş kalmamış. Turist rehberliği ve tercümanlık yaptım, reklam çekimlerinde oynadım, oyunculuk/sunuculuk yaptım; organizatör de oldum, barmen, garson, vestiyer de. Hepsi de bana bir şey kattı. İyi ki televizyon karşısında vakit öldürmek yerine çalışmışım. Yoruldum ama şu anda dönüp baktığımda bana çok fayda sağlamış olduğunu düşünüyorum. Colgate Palmolive’de de satış pazarlama departmanında çalıştım. Orada da yönetim dünyasını gördüm. Yaptığım işte biraz IT tarafı da vardı çünkü satış departmanının envanter/bilgisayar sistemlerinden sorumluydum. Ve karar verdim: Çalıştığım şirket ya kurumsal olmalı ya da sıfırdan başlayan bir şirket olmalıydı. Kurumsallık bir gereklilik değil. Kurumsal şirket olmanın da bir sürü dezavantajları var. Yeni başlayan şirketler bana daha çok hitap ediyor çünkü bir şekilde sıfırdan sistem yaratmanın heyecanı çok fazla. İkisinin ortasında olmayı istemezdim büyük ihtimalle. Çünkü böyle gelmiş böyle gider şeklindeki bir şirketi kurumsal yapmaktan zor bir şey düşünemiyorum.

Facebook’la yollarınız nasıl kesişti?

Ben oldum olası insan ilişkilerini sever, sanallıktan hoşlanmazdım. Bir ara ICQ vardı sonra Msn Messenger popüler oldu. Bunları kullanmaktan hiç hoşlanmadım. Onun yerine arkadaşlarımı arayıp, gel bir kahve içelim demekten yanaydım. 3 sene önce, Türkiye’de Yonca çok popülerdi. Hi5 ya da myspace gibi facebooku andıran siteler vardı. Ben her zaman karşıydım bu sitelere, hiçbir zaman da üye olmadım. Ta ki Amerika’ya gidene kadar. 2007 yılında, Facebook kurulalı 3,5 sene olmuştu. Amerika’da patlama yaratmış, Avrupa’da çok büyük bir büyüme hızı vardı. İstanbul’a gelmiş, neredeyse bütün arkadaşlarım biliyor; lakin ben duymamışım çünkü pek ilgilenmemişim. Resimlerimi koyacağım, paylaşacağım, oradan insanlarla yazışacağım, bunlar bana ters geliyor o zamanlar. Amerika’ya gittim öğrenci değişim programı ile. İlk hafta oryantasyon var. Oryantasyonda yüzlerce yeni insanla tanışıyorsunuz ve sürekli iletişim bilgileri değiş tokuş yapılıyor. İnanılmaz sayıda uluslararası öğrenci var. Bostan’da herkes soruyor, “Are you on Facebook?”, buna benden gelen cevap: “No!”. Boston Üniversitesi’nin öğrenci popülasyonunun %50'sinden fazlası uluslararası öğrenci. Herkes bir şekilde Facebook’u biliyor, herkesin bir Facebook hesabı var, zaten onlar dünyanın diğer tarafındaki arkadaşlarıyla facebook üzerinden yazışıyorlar. Ben utanarakö sıkılarak Facebook'ta yokum derken, birinci haftanın sonunda anladım ki, Facebook'ta bir hesap açmazsam arkadaşsız kalacağım. Çünkü insanlar birbirleriyle facebook üzerinden haberleşiyorlar, program yapıyorlar, aktivite düzenliyorlar. Akşam gidilecek partinin detayları, çekilen fotoğrafları Facebook üzerinden paylaşılıyor. Ben partiyi kaçırsam fotoğraflarını bile yakalayamayacağım. Ve bir Facebook hesabı açtım, sonra da devamı geldi zaten. Bir sürü fotoğraf albümü oluşturdum, uzun zamandır Facebook’taymışım gibi görünsün istedim zira insanların aylardır kullandığı Facebook’a ben yeni geldim demek olmazdı. Bir haftada facebook beni kendine çekti ve o haftanın sonunda facebook-kolik oldum. Son 3 senedir de geceli gündüzlü Facebook üzerinde paylaşıyorum.

Facebook hayatında neleri değiştirdi?
Bana katılırsınız veya katılmazsınız, ancak, Facebook insanlar arası iletişimin ve ilişkilerin yönünü değiştirdi. Benim dünyanın her tarafından arkadaşım var. Onlarla kopmamamın tek bir sebebi var: Facebook. Sürekli herkesle iletişim halindeyim artık. E-posta diye bir şey benim için kalmadı mesela. Eskiden Boston’a gittiğimde Türk arkadaşlarıma uzun uzun e-postalar yazardım. Şimdi e-postayı kesinlikle kullanmıyorum ve çevremde kullanan kişilere pek rastlamıyorum. Herkes Facebook üzerinden birbirleriyle iletişime geçiyor.

Facebook’ta çalışmaya nasıl başladın?
2009 yılında mezun oldum. Krizden dolayı 2008 yılı çok kötü bir yıldı. 2008 yılı mezunu arkadaşlarımdan, mezun olduğumda hala iş bulamayanlar vardı. Karamsarlığa kapılmak istemedim ama benden bir sene önce mezun olmuş insanlar hala iş arıyorlardı. Zaten durumlar da kötü, yeni yeni düzeliyordu. Ben de çok güzel bir yaz tatili yapacağım, kesinlikle iş aramayacağım diye bir plan yaptım. Sonrasında amacım yurt dışında bir iş bulmaktı. İspanya sevdam vardı uzun zamandır. Veya Fransa olabilir diye düşünüyordum. Tabii İspanyolca ve Fransızca bilmem çok büyük bir avantaj. Gidebileceğim bir sürü ülke var. Kesinlikle Türkiye’de iş bakmıyordum. İki-üç ay tatil yaptıktan sonra, Facebook ilanı çıktı karşıma. En yakın arkadaşımın mezunlar derneği gurubuna yine Facebook'ta çalışan bir Türk tarafından eleman aranıyor diye bir ilan geliyor. Ben de arkadaşım aracılığı ile bu ilanı görüyorum. Şu an Facebook teknoloji alanında çalışılmak istenen en iyi 3 şirketten bir tanesi. Ilanı gördüğümde, işte bu dedim kendi kendime. Ben bir Facebook-koliğim ve bu iş benim için yaratılmış. İlanın verildiği Temmuz 2009'da Facebook, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgesindeki tüm pazarların desteklenmesi için açılan Facebook Dublin ofisindeki Kullanıcı İşlemleri departmanında gittikçe büyüyen Türkiye pazarı için eleman arıyordu. Her türlü kullanıcı desteği, içerik kontrolü, market analizi gibi kullanıcı odaklı, sitede gördüğünüz her şeyi kapsayan bir departman. Bu departman çeşitli market analizleri yapar, kullanıcıların her türlü sorununa çare bulur, sitede Türk ve dünya hukukuna aykırı bir içerik olmamasını sağlar.
İlana başvurduktan sonraki süreç nasıl gelişti?
Kariyer.net'te veya diğer kurumsal şirketlerin sayfalarında profil oluşturmaktan nefret eden biriyim zira şu dünyanın en zaman harcatan ve sıkıcı işlemi. Facebook'a kendi sitesi üzerinden başvurabiliyorsunuz ve anında kendi orijinal özgeçmişinizi yükleyebiliyorsunuz. Facebook'un daha önce kendi sitesinin kariyer bölümü dışında ilan verdiğini görmedim, nedenini bilmiyorum ama bir çok kişinin çalışmak için kapısında kuyruk olması olabilir. En yakın arkadaşımla birlikte ilana başvurduktan sonra zorlu görüşme süreçleri başladı. İlk başta, şirketin ihtiyaçlarına yönelik online bir sınavı geçtim. Ardından birkaç farklı telefon görüşmesi sonrası, Türkiye'de çok fazla aday olduğundan dolayı, Türkiye'ye gelerek görüşmeyi sonlandırmak istediler ve son görüşmemi İstanbul'da yüz yüze gerçekleştirdim. Ben kullanıcı operasyonları, en yakın arkadaşım da reklam departmanındaki işi aldık.

Görüşmelere nasıl hazırlandın?
Facebook'un en iyi kullanıcılarından biriydim, sosyal medya pazarını ve Türk kullanıcısını çok iyi tanıyordum. Ama, yine de, geceli gündüzlü dersime iyi çalıştım, soruları tahmin etmeye çalışarak, tüm konsantremi mülakatlara yoğunlaştırdım. Facebook işe alım departmanı harika çalışıyor, Temmuz sonunda başvurmama rağmen, tüm süreç bir ay içerisinde sonlandı. Şu anda sürekli büyüyen bir şirketiz, her hafta ekibe yeni arkadaşlarımız katılıyor. İş teklifimi aldığımda havalara uçmuştum. Arkadaşlarıma Facebook'tan iş teklifi aldığımı söylediğimde, bir çoğu kahkahayı patlatıyordu, tabi güzel bir şekilde. (Ben de Facebook'ta çalıştığını duyunca büyük bir tebessüm ve kahkahayla karşılık vermiştim, Cem doğru söylüyor! Test edildi, onaylandı!)

Kabul edildin, aldın çantanı gittin veee?

Vize işlemleri, prosedürler vs. derken, kasım ayında Dublin'deydim. Bir baktım, benden başka Türkler de var! Kimisi reklam departmanında, kimisi kullanıcı işlemlerinde çalışıyor. Türkler olarak gayet havalıyız aslında. Ayrıca, dünyadaki en büyük Facebook nüfuslarından biri olan Türk kullanıcılarına hizmet etmek ayrı bir gurur. Tabi, en zorlu pazarlardan bir tanesi de Türkiye belki de. Çok hızlı büyüyen bir kullanıcı hacmi bu işin hem zorlu hem keyifli kısmını oluşturuyor. Türk çalışanlar günden güne artıyor. Şu anda 10’dan fazla Türk çalışanız ve büyümeye devam ediyoruz. Norveç, İsveç, Polonya, İsrail, Amerika, İngiliz, Mısır, Türk, İtalya, İspanya, Fransa gibi onlarca ülkeden çalışanlar var. Her ülkeyi, kendi milliyetlerinden çalışanlar kontrol ediyor, çünkü kullanıcılar kendi dillerinde yazışıyor, kendi dillerinde içerik paylaşıyor. Kullanıcı destek departmanlarına gelen sorular, kendi dillerinde yanıtlanıyor. Facebook'un yaptığı, tüm büyük şirketlerin yapmaya çalıştığı gibi, markayı kullananlara lokal destek sağlamak.

Facebook çalışmak için nasıl bir yer?
10 numara diyebilirim! İş yerinde nefes aldığım her saniye yeni şeyler öğrendiğimi ve geliştiğimi hissediyorum. Amerikan şirketi olduğu için, iletişim kanalları sonuna kadar açık. Global yapısı sayesinde, dünyanın hemen her bölgesinden kişilerle çalışmanız mümkün. Çalışma saatleri 9-5 değil, herkes işinin sorumluluğunun bilincinde. Mantık, kaç saat çalıştığın değil, ne kadar katma değer ürettiğin. Aynı zamanda, müthiş eğlenceli!
Facebook'un kullanıcı sayısı 500 Milyonu geçti. Türkiye'de yaklaşık 24 milyon, Almanya ve diğer ülkelerdeki Türklerle birlikte 27 milyona yaklaşan kullanıcısı var. Sence Türk insanı Facebook'u neden bu kadar çok seviyor?
Geliştirilen Translations uygulaması sayesinde Facebook birçok dile çevrildi ve o dönemde inanılmaz bir patlama yaşandı. Bazı Türk kullanıcıları, İngilizce’yi çok az bilmelerine rağmen zaten siteyi kullanıyorlardı. Türkçeleşmesinin ardından ilgi doruğa ulaştı. Kanımca değişimlere çok çabuk adapte olabilen yenilikçi bir toplumuz. Muhafazakar yapıdaki Alman veya Fransiz kullanıcıları Facebook'a kazandırmaktansa bir Türk'ü kazandırmak çok daha kolay gerçekten. Genç nüfusun etkisiyle, teknolojiyi daha çok kullanır ve daha çok sever olduk. Ayrıca, biz, galiba, yüz yüze ilişkiden ziyade, sanal ortamdaki ilişkilerde daha başarılıyız. Seni Seviyorum demekte zorlanan bir toplum olarak, teknoloji sayesinde bunu daha kolay ifade eder hale geldiğimizi düşünüyorum. Bu noktada, Facebook insanlar arasındaki iletişimi güçlendirdi, bizi rahatlattı, söyleyemediklerimizi daha kolay ifade etmemizi sağladı. Bizim gibi kapalı iletişimin yoğun olduğu toplumlarda, Facebook gibi bir aracın ilişkilerimizi rahatlatması ve kolaylaştırması, Facebook'u sevmemizin temel nedenlerinden olsa gerek.

Bu durumda, Facebook'u bireysel ve kurumsal markamız için kullanmazsak ayıp etmiş olur muyuz?Ayıptan öte, cahillik olur! Markanız için, durum güncellemeleri, notlar, fotoğraf, video ve çeşitli paylaşımlar yoluyla, stratejiye uygun bir yol izlenmesi mümkün. Facebook, arkadaşlarla sürekli iletişim halinde kalmak ve aktivitelere katılmak için müthiş bir platform. Örneğin, Haiti'de deprem olduğunu, depremin 22. saniyesinde Facebook aracılığı ile öğrendim. Bu bağlamda, Facebook'un bir seslenme ve haber platformu olduğunu söyleyebilirim. 3 saat sonra, Facebook aracılığı ile yardım kampanyaları başlamıştı bile. Depremdeki en büyük yardım kampanyalarının odağında yine Facebook vardı. Facebook’un iletişimde bu kadar güçlü bir platform olduğu düşünüldüğünde, bu imkanı markanız için kullanmak size bir hayli fayda sağlayacaktır. Televizyon reklamlarının gittikçe etkisini kaybettiği bu çağda sosyal medya aslında markanızı temsil etmek için en ama en uygun yer. Müşterileriniz, dahası tüm hedef kitleniz Facebook’ta; peki ya markanız?
Bir arkadaş partisinin Facebook etkinlik sayfası yoksa, artık gitmiyorum bile! Eskiden teknoloji forumu, yemek pişirme forumu, U2 sevenler forumu gibi forumlar vardı. Şimdi, ise, Facebook üzerinde gruplar ve sayfalar var. İnsanlar, konuşma özgürlüklerini kullanarak, kendileri gibi düşünen insanlarla bir araya gelip gruplar yaratabiliyor veya üye olabiliyor. Yani herkes dilediğince kendini ifade edebiliyor; tabiki nefret söylemi, ırkçılık, ayrımcılık gibi şeylere kesinlikle izin verilmiyor.

Profil, grup ve hayran sayfası kavramlarını aydınlatır mısın bizim için. Bireysel ve kurumsal kullanıcıların bu konularda kafası pek karışık!
Facebook profilleri bireyleri temsil etmek içindir. Facebook, kullanıcılarına arkadaşlarıyla ve tanıdıkları insanlarla etkileşime girebilecekleri güvenli bir ortam sunmayı amaçlamaktadır. Facebook hesapları öncelikle kişilerin gerçek hayattaki arkadaş çevresi ile özgün iletişim kurması içindir. Facebook sitesinde 'Facebook helps you connect and share with the people in your life' diyerek, aslında bir arkadaşlık sitesi olduğunun, bir çöpçatanlık sitesi olmadığının altını çiziyor.
Facebook'u grubunuzu veya kulübünüzü temsil etmek için kullanmak istiyorsanız, Gruplar uygulamasını sunuyoruz. Örnek: Kayak sevenler grubu, Sezen Aksu hayranları, Seferhisar esnafı, vs. Gruplar sayesinde, ortak ilgi alanlarına sahip kullanıcılar hedeflerini ifade etmek, konuları tartışmak, fotoğraf paylaşmak ve daha fazlası için bir araya gelebilir. Temsil ettiğiniz bir işletme, marka veya sanatçı için bir mevcudiyet oluşturmak istiyorsanız, Facebook Sayfalarını düşünmek isteyebilirsiniz. Sayfalar bu işletmelerin mesaj iletmelerini, içerik paylaşmalarını, hayranlarıyla etkileşime geçmelerini ve hayranlarının arkadaşlarına önerileri sayesinde yeni kitlelere sahip olmalarını sağlayacak şekilde optimize edilmiştir.

Henüz Facebook'ta veya diğer sosyal platformlarda olmayanlara ne söylemek istersin?Azizim, bütün dünya Facebook'ta, sen nerdesin? Şahsen ben Facebook’ta olmayan insanların çağın bir hayli gerisinde olduğunu düşünüyorum. İnternette vakit geçiren insanların asosyal olduğu zannediliyor, açıkçası ben de Facebook ile tanışmadan önce bu önyargıya sahiptim. Oysaki, Facebook, farklı bir iletişim kanalı sağlayarak insanları birleştiren, onları etkileşime geçiren ve iletişimin kalitesini arttıran bir platform. Sosyal medya işte, adı üzerinde... Biz kabul etsek de etmesek de, değişen çağla birlikte iletişim konsepti de tamamen değişiyor ve gelişiyor. Buna ayak uydurmak sıze kalmış.