6 Kasım 2010 Cumartesi

Azizim, herkes sosyal medyada, sen neredesin?

Bogazici Dergisi'nin Kasım sayısında, Facebook Dublin çalışanlarından Cem Aseyo ile keyifli bir söyleşi yaptım. Cem'şn Facebook'ta işe nasıl başladığını, Facebook'un çalışmak için nasıl bir yer olduğunu, anti sosyal medyadan facebook*kolik oluşuna uzanan eğlenceli öyküsünü aşağıda bulabilirsiniz. Ben, söyleşiyi yaparken çok eğlendim, umarım, siz de bu satırları okurken benim kadar eğlenirsiniz:)



Cem Valentine Aseyo'09 dumanı üzerinde mezunlarımızdan. Kendini keşfetmeye ve çalışmaya küçük yaşlarda başlamış. Bu keşif sürecinde, Boğaziçi MIS bölümünü bilinçli olarak tercih etmiş, önüne çıkan fırsatların pek çoğunu kendi yaratmış ve değerlendirmiş. Pekçoğumuzda sosyal medyaya karşı olan önyargılar söz konusu. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların söyledikleri de cabası. Sosyal medya, son dönemde, bir çok kişi, sektör ve kurum için hayatın vazgeçilmezlerinden olmaya başladı. Önyargılarını geride bırakıp bir Facebook-kolik olan Cem'in hikayesi mutlu sonla bitiyor. Sosyal medyada boşa geçen gibi görünen zaman, Facebook Dublin'den aldığı iş teklifiyle bir rüyaya dönüşüyor. Türkiye, Amerika ve İngiltere'nin ardından dünyada en çok Facebook kullanan 3. ülke oluyor. Twitine bandım diye şarkılar yapılıyor, Sosyal medyadan haber takibi, geleneksel medyaya kafa tutuyor. İletişim yadsınamaz biçimde kabuk değiştiriyor, gençler öncülük ediyor, arkalarından gidenler kazanıyor. Nasıl mı? Röportaja buyrun...



Cem Aseyo Kimdir?Yönetim Bilişim Sistemleri(MIS)'09 mezunu, 24 yaşında. Para kazanmaya 15 yaşında özel ders vererek başlıyor. Benim için para kazanmak her zaman bir zevkti diyen Cem Aseyo için, kendi parasını kazanmak, ayakları üzerinde durabilmek ve bağımsız olmak, yemek-içmek gibi doğuştan gelen bir ihtiyaç. Lisede ve üniversitede turist rehberliği yapıyor, organizasyonlarda çalışıyor. Liseyi bitirdiğinden beri eline geçen her fırsatta yurt dışına gitmenin yollarını kovalamış, gerek çalışmak için olsun, gerek farklı eğitimler veya dil kursu olsun. İspanya’da, Fransa’da ve Amerika’da çeşitli eğitimler almış. IBM’in Avrupa Merkez üssü olan Barselona'da SAP/IT Destek departmanında staj yapmış. Okuduğu bölümde teknolojik programlama, IT ve yönetim gibi farkli alanlar olduğu için hangisini seçeceği konusunda düşünürken, programlama dünyasına girip bakayım demiş ve hayat adına ne yapmak istemediğini bulmuş! Algoritma kurma ve program yazmada başarılı olmasına rağmen, yapmak istediği şeyin sosyalleşmek, insanlara sesini duyurmak ya da Facebook gibi platformlarda insanları bir araya getirmek, hem iletişime girmek hem de iletişimin yönünü değiştirmek olduğunu keşfetmiş. Öğrenci değişim programı sayesinde gittiği Boston Üniversitesi'nde Facebook'la tanışmış ve kendi deyimiyle bir Facebook-kolik olmuş. Facebook, twitter, Google gibi teknoloji şirketlerinin şu anda günümüzdeki iletişim kavramını tam anlamıyla yeniden yazdıklarına, yeni bir konsept getirdiklerine inanıyor. Facebook'un Dublin’deki Avrupa merkezi ofisinde Kullanıcı İşlemleri departmaninda Türkiye pazarı sorumlusu olarak çalışmaya devam ediyor.

MIS bölümünü seçmeye nasıl karar verdin?
Küçük yaşlardan beri çalışmışsın, demek ki belirli bir hedefin vardı kafanda. Şansa bağlı bir durum yok gibi hayatında.
Birçok etken var. Bunlardan bir tanesi girişimci ruhlu oluşum. Ya kendi işimi yapacaktım, ya da gelişen yeni iş alanlarında çalışacaktım. Google, arama motoru kavramının ötesine geçerek her şeyi altüst etmişti. Teknolojinin hayatımıza neler getirebileceğini küçük yaşta gözlemleme fırsatı bulunca, aradığım sektörü de bulmuştum. Öte yandan, ablam teknoloji sektörüne girmişti, mobil pazarlama konusunda uzmanlaşıyordu. Onun da teknoloji alanına girmemde oldukça etkisi olduğunu söyleyebilirim. Ama ne yönetim kısmında bulunmak istiyordum, ne de sadece mühendislerin olduğu kısımda bulunmak istiyordum. O zaman, anahtar nokta olayım dedim. Bunun için MIS en uygun bölümlerden biriydi.
Barcelona IBM'de staj yapmanda Boğaziçi'nin belirli bir katkısı var mı?
Okulun etkisi vardır mutlaka, ama, kendi çabamla oldu. Okurken hedefim, bir şekilde yurt dışında kendimi hem göstermek hem de geliştirmekti. Ben yürümek değil, koşmak istedim. Yürümek isteseydim burada da tabii ki kurslar, şirketler, stajlar vs. ile bir şekilde istediğim noktaya varabilirdim, ama, ben hızla ilerlemek istedim. Birkaç tane uluslararası şirkette çalıştım ve yurt dışında staj yaptım. Şirket aynı şirket, ama Türkiye ofisi ile yabancı şubeleri arasında epey fark var. Barselona IBM’e staja gitmemin en büyük sebebi, farklı bir ekolle yetişmek istemem. Son olarak da Colgate Palmolive’de yönetimsel tarafımı güçlendirmek için part-time çalıştım. Üniversite yıllarım boyunca gerek para kazanmak gerekse de tecrübe edinmek adına sürekli part time işler yaptım. Şu an geçmişe dönüp bakıyorum da, el atmadığım iş kalmamış. Turist rehberliği ve tercümanlık yaptım, reklam çekimlerinde oynadım, oyunculuk/sunuculuk yaptım; organizatör de oldum, barmen, garson, vestiyer de. Hepsi de bana bir şey kattı. İyi ki televizyon karşısında vakit öldürmek yerine çalışmışım. Yoruldum ama şu anda dönüp baktığımda bana çok fayda sağlamış olduğunu düşünüyorum. Colgate Palmolive’de de satış pazarlama departmanında çalıştım. Orada da yönetim dünyasını gördüm. Yaptığım işte biraz IT tarafı da vardı çünkü satış departmanının envanter/bilgisayar sistemlerinden sorumluydum. Ve karar verdim: Çalıştığım şirket ya kurumsal olmalı ya da sıfırdan başlayan bir şirket olmalıydı. Kurumsallık bir gereklilik değil. Kurumsal şirket olmanın da bir sürü dezavantajları var. Yeni başlayan şirketler bana daha çok hitap ediyor çünkü bir şekilde sıfırdan sistem yaratmanın heyecanı çok fazla. İkisinin ortasında olmayı istemezdim büyük ihtimalle. Çünkü böyle gelmiş böyle gider şeklindeki bir şirketi kurumsal yapmaktan zor bir şey düşünemiyorum.

Facebook’la yollarınız nasıl kesişti?

Ben oldum olası insan ilişkilerini sever, sanallıktan hoşlanmazdım. Bir ara ICQ vardı sonra Msn Messenger popüler oldu. Bunları kullanmaktan hiç hoşlanmadım. Onun yerine arkadaşlarımı arayıp, gel bir kahve içelim demekten yanaydım. 3 sene önce, Türkiye’de Yonca çok popülerdi. Hi5 ya da myspace gibi facebooku andıran siteler vardı. Ben her zaman karşıydım bu sitelere, hiçbir zaman da üye olmadım. Ta ki Amerika’ya gidene kadar. 2007 yılında, Facebook kurulalı 3,5 sene olmuştu. Amerika’da patlama yaratmış, Avrupa’da çok büyük bir büyüme hızı vardı. İstanbul’a gelmiş, neredeyse bütün arkadaşlarım biliyor; lakin ben duymamışım çünkü pek ilgilenmemişim. Resimlerimi koyacağım, paylaşacağım, oradan insanlarla yazışacağım, bunlar bana ters geliyor o zamanlar. Amerika’ya gittim öğrenci değişim programı ile. İlk hafta oryantasyon var. Oryantasyonda yüzlerce yeni insanla tanışıyorsunuz ve sürekli iletişim bilgileri değiş tokuş yapılıyor. İnanılmaz sayıda uluslararası öğrenci var. Bostan’da herkes soruyor, “Are you on Facebook?”, buna benden gelen cevap: “No!”. Boston Üniversitesi’nin öğrenci popülasyonunun %50'sinden fazlası uluslararası öğrenci. Herkes bir şekilde Facebook’u biliyor, herkesin bir Facebook hesabı var, zaten onlar dünyanın diğer tarafındaki arkadaşlarıyla facebook üzerinden yazışıyorlar. Ben utanarakö sıkılarak Facebook'ta yokum derken, birinci haftanın sonunda anladım ki, Facebook'ta bir hesap açmazsam arkadaşsız kalacağım. Çünkü insanlar birbirleriyle facebook üzerinden haberleşiyorlar, program yapıyorlar, aktivite düzenliyorlar. Akşam gidilecek partinin detayları, çekilen fotoğrafları Facebook üzerinden paylaşılıyor. Ben partiyi kaçırsam fotoğraflarını bile yakalayamayacağım. Ve bir Facebook hesabı açtım, sonra da devamı geldi zaten. Bir sürü fotoğraf albümü oluşturdum, uzun zamandır Facebook’taymışım gibi görünsün istedim zira insanların aylardır kullandığı Facebook’a ben yeni geldim demek olmazdı. Bir haftada facebook beni kendine çekti ve o haftanın sonunda facebook-kolik oldum. Son 3 senedir de geceli gündüzlü Facebook üzerinde paylaşıyorum.

Facebook hayatında neleri değiştirdi?
Bana katılırsınız veya katılmazsınız, ancak, Facebook insanlar arası iletişimin ve ilişkilerin yönünü değiştirdi. Benim dünyanın her tarafından arkadaşım var. Onlarla kopmamamın tek bir sebebi var: Facebook. Sürekli herkesle iletişim halindeyim artık. E-posta diye bir şey benim için kalmadı mesela. Eskiden Boston’a gittiğimde Türk arkadaşlarıma uzun uzun e-postalar yazardım. Şimdi e-postayı kesinlikle kullanmıyorum ve çevremde kullanan kişilere pek rastlamıyorum. Herkes Facebook üzerinden birbirleriyle iletişime geçiyor.

Facebook’ta çalışmaya nasıl başladın?
2009 yılında mezun oldum. Krizden dolayı 2008 yılı çok kötü bir yıldı. 2008 yılı mezunu arkadaşlarımdan, mezun olduğumda hala iş bulamayanlar vardı. Karamsarlığa kapılmak istemedim ama benden bir sene önce mezun olmuş insanlar hala iş arıyorlardı. Zaten durumlar da kötü, yeni yeni düzeliyordu. Ben de çok güzel bir yaz tatili yapacağım, kesinlikle iş aramayacağım diye bir plan yaptım. Sonrasında amacım yurt dışında bir iş bulmaktı. İspanya sevdam vardı uzun zamandır. Veya Fransa olabilir diye düşünüyordum. Tabii İspanyolca ve Fransızca bilmem çok büyük bir avantaj. Gidebileceğim bir sürü ülke var. Kesinlikle Türkiye’de iş bakmıyordum. İki-üç ay tatil yaptıktan sonra, Facebook ilanı çıktı karşıma. En yakın arkadaşımın mezunlar derneği gurubuna yine Facebook'ta çalışan bir Türk tarafından eleman aranıyor diye bir ilan geliyor. Ben de arkadaşım aracılığı ile bu ilanı görüyorum. Şu an Facebook teknoloji alanında çalışılmak istenen en iyi 3 şirketten bir tanesi. Ilanı gördüğümde, işte bu dedim kendi kendime. Ben bir Facebook-koliğim ve bu iş benim için yaratılmış. İlanın verildiği Temmuz 2009'da Facebook, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgesindeki tüm pazarların desteklenmesi için açılan Facebook Dublin ofisindeki Kullanıcı İşlemleri departmanında gittikçe büyüyen Türkiye pazarı için eleman arıyordu. Her türlü kullanıcı desteği, içerik kontrolü, market analizi gibi kullanıcı odaklı, sitede gördüğünüz her şeyi kapsayan bir departman. Bu departman çeşitli market analizleri yapar, kullanıcıların her türlü sorununa çare bulur, sitede Türk ve dünya hukukuna aykırı bir içerik olmamasını sağlar.
İlana başvurduktan sonraki süreç nasıl gelişti?
Kariyer.net'te veya diğer kurumsal şirketlerin sayfalarında profil oluşturmaktan nefret eden biriyim zira şu dünyanın en zaman harcatan ve sıkıcı işlemi. Facebook'a kendi sitesi üzerinden başvurabiliyorsunuz ve anında kendi orijinal özgeçmişinizi yükleyebiliyorsunuz. Facebook'un daha önce kendi sitesinin kariyer bölümü dışında ilan verdiğini görmedim, nedenini bilmiyorum ama bir çok kişinin çalışmak için kapısında kuyruk olması olabilir. En yakın arkadaşımla birlikte ilana başvurduktan sonra zorlu görüşme süreçleri başladı. İlk başta, şirketin ihtiyaçlarına yönelik online bir sınavı geçtim. Ardından birkaç farklı telefon görüşmesi sonrası, Türkiye'de çok fazla aday olduğundan dolayı, Türkiye'ye gelerek görüşmeyi sonlandırmak istediler ve son görüşmemi İstanbul'da yüz yüze gerçekleştirdim. Ben kullanıcı operasyonları, en yakın arkadaşım da reklam departmanındaki işi aldık.

Görüşmelere nasıl hazırlandın?
Facebook'un en iyi kullanıcılarından biriydim, sosyal medya pazarını ve Türk kullanıcısını çok iyi tanıyordum. Ama, yine de, geceli gündüzlü dersime iyi çalıştım, soruları tahmin etmeye çalışarak, tüm konsantremi mülakatlara yoğunlaştırdım. Facebook işe alım departmanı harika çalışıyor, Temmuz sonunda başvurmama rağmen, tüm süreç bir ay içerisinde sonlandı. Şu anda sürekli büyüyen bir şirketiz, her hafta ekibe yeni arkadaşlarımız katılıyor. İş teklifimi aldığımda havalara uçmuştum. Arkadaşlarıma Facebook'tan iş teklifi aldığımı söylediğimde, bir çoğu kahkahayı patlatıyordu, tabi güzel bir şekilde. (Ben de Facebook'ta çalıştığını duyunca büyük bir tebessüm ve kahkahayla karşılık vermiştim, Cem doğru söylüyor! Test edildi, onaylandı!)

Kabul edildin, aldın çantanı gittin veee?

Vize işlemleri, prosedürler vs. derken, kasım ayında Dublin'deydim. Bir baktım, benden başka Türkler de var! Kimisi reklam departmanında, kimisi kullanıcı işlemlerinde çalışıyor. Türkler olarak gayet havalıyız aslında. Ayrıca, dünyadaki en büyük Facebook nüfuslarından biri olan Türk kullanıcılarına hizmet etmek ayrı bir gurur. Tabi, en zorlu pazarlardan bir tanesi de Türkiye belki de. Çok hızlı büyüyen bir kullanıcı hacmi bu işin hem zorlu hem keyifli kısmını oluşturuyor. Türk çalışanlar günden güne artıyor. Şu anda 10’dan fazla Türk çalışanız ve büyümeye devam ediyoruz. Norveç, İsveç, Polonya, İsrail, Amerika, İngiliz, Mısır, Türk, İtalya, İspanya, Fransa gibi onlarca ülkeden çalışanlar var. Her ülkeyi, kendi milliyetlerinden çalışanlar kontrol ediyor, çünkü kullanıcılar kendi dillerinde yazışıyor, kendi dillerinde içerik paylaşıyor. Kullanıcı destek departmanlarına gelen sorular, kendi dillerinde yanıtlanıyor. Facebook'un yaptığı, tüm büyük şirketlerin yapmaya çalıştığı gibi, markayı kullananlara lokal destek sağlamak.

Facebook çalışmak için nasıl bir yer?
10 numara diyebilirim! İş yerinde nefes aldığım her saniye yeni şeyler öğrendiğimi ve geliştiğimi hissediyorum. Amerikan şirketi olduğu için, iletişim kanalları sonuna kadar açık. Global yapısı sayesinde, dünyanın hemen her bölgesinden kişilerle çalışmanız mümkün. Çalışma saatleri 9-5 değil, herkes işinin sorumluluğunun bilincinde. Mantık, kaç saat çalıştığın değil, ne kadar katma değer ürettiğin. Aynı zamanda, müthiş eğlenceli!
Facebook'un kullanıcı sayısı 500 Milyonu geçti. Türkiye'de yaklaşık 24 milyon, Almanya ve diğer ülkelerdeki Türklerle birlikte 27 milyona yaklaşan kullanıcısı var. Sence Türk insanı Facebook'u neden bu kadar çok seviyor?
Geliştirilen Translations uygulaması sayesinde Facebook birçok dile çevrildi ve o dönemde inanılmaz bir patlama yaşandı. Bazı Türk kullanıcıları, İngilizce’yi çok az bilmelerine rağmen zaten siteyi kullanıyorlardı. Türkçeleşmesinin ardından ilgi doruğa ulaştı. Kanımca değişimlere çok çabuk adapte olabilen yenilikçi bir toplumuz. Muhafazakar yapıdaki Alman veya Fransiz kullanıcıları Facebook'a kazandırmaktansa bir Türk'ü kazandırmak çok daha kolay gerçekten. Genç nüfusun etkisiyle, teknolojiyi daha çok kullanır ve daha çok sever olduk. Ayrıca, biz, galiba, yüz yüze ilişkiden ziyade, sanal ortamdaki ilişkilerde daha başarılıyız. Seni Seviyorum demekte zorlanan bir toplum olarak, teknoloji sayesinde bunu daha kolay ifade eder hale geldiğimizi düşünüyorum. Bu noktada, Facebook insanlar arasındaki iletişimi güçlendirdi, bizi rahatlattı, söyleyemediklerimizi daha kolay ifade etmemizi sağladı. Bizim gibi kapalı iletişimin yoğun olduğu toplumlarda, Facebook gibi bir aracın ilişkilerimizi rahatlatması ve kolaylaştırması, Facebook'u sevmemizin temel nedenlerinden olsa gerek.

Bu durumda, Facebook'u bireysel ve kurumsal markamız için kullanmazsak ayıp etmiş olur muyuz?Ayıptan öte, cahillik olur! Markanız için, durum güncellemeleri, notlar, fotoğraf, video ve çeşitli paylaşımlar yoluyla, stratejiye uygun bir yol izlenmesi mümkün. Facebook, arkadaşlarla sürekli iletişim halinde kalmak ve aktivitelere katılmak için müthiş bir platform. Örneğin, Haiti'de deprem olduğunu, depremin 22. saniyesinde Facebook aracılığı ile öğrendim. Bu bağlamda, Facebook'un bir seslenme ve haber platformu olduğunu söyleyebilirim. 3 saat sonra, Facebook aracılığı ile yardım kampanyaları başlamıştı bile. Depremdeki en büyük yardım kampanyalarının odağında yine Facebook vardı. Facebook’un iletişimde bu kadar güçlü bir platform olduğu düşünüldüğünde, bu imkanı markanız için kullanmak size bir hayli fayda sağlayacaktır. Televizyon reklamlarının gittikçe etkisini kaybettiği bu çağda sosyal medya aslında markanızı temsil etmek için en ama en uygun yer. Müşterileriniz, dahası tüm hedef kitleniz Facebook’ta; peki ya markanız?
Bir arkadaş partisinin Facebook etkinlik sayfası yoksa, artık gitmiyorum bile! Eskiden teknoloji forumu, yemek pişirme forumu, U2 sevenler forumu gibi forumlar vardı. Şimdi, ise, Facebook üzerinde gruplar ve sayfalar var. İnsanlar, konuşma özgürlüklerini kullanarak, kendileri gibi düşünen insanlarla bir araya gelip gruplar yaratabiliyor veya üye olabiliyor. Yani herkes dilediğince kendini ifade edebiliyor; tabiki nefret söylemi, ırkçılık, ayrımcılık gibi şeylere kesinlikle izin verilmiyor.

Profil, grup ve hayran sayfası kavramlarını aydınlatır mısın bizim için. Bireysel ve kurumsal kullanıcıların bu konularda kafası pek karışık!
Facebook profilleri bireyleri temsil etmek içindir. Facebook, kullanıcılarına arkadaşlarıyla ve tanıdıkları insanlarla etkileşime girebilecekleri güvenli bir ortam sunmayı amaçlamaktadır. Facebook hesapları öncelikle kişilerin gerçek hayattaki arkadaş çevresi ile özgün iletişim kurması içindir. Facebook sitesinde 'Facebook helps you connect and share with the people in your life' diyerek, aslında bir arkadaşlık sitesi olduğunun, bir çöpçatanlık sitesi olmadığının altını çiziyor.
Facebook'u grubunuzu veya kulübünüzü temsil etmek için kullanmak istiyorsanız, Gruplar uygulamasını sunuyoruz. Örnek: Kayak sevenler grubu, Sezen Aksu hayranları, Seferhisar esnafı, vs. Gruplar sayesinde, ortak ilgi alanlarına sahip kullanıcılar hedeflerini ifade etmek, konuları tartışmak, fotoğraf paylaşmak ve daha fazlası için bir araya gelebilir. Temsil ettiğiniz bir işletme, marka veya sanatçı için bir mevcudiyet oluşturmak istiyorsanız, Facebook Sayfalarını düşünmek isteyebilirsiniz. Sayfalar bu işletmelerin mesaj iletmelerini, içerik paylaşmalarını, hayranlarıyla etkileşime geçmelerini ve hayranlarının arkadaşlarına önerileri sayesinde yeni kitlelere sahip olmalarını sağlayacak şekilde optimize edilmiştir.

Henüz Facebook'ta veya diğer sosyal platformlarda olmayanlara ne söylemek istersin?Azizim, bütün dünya Facebook'ta, sen nerdesin? Şahsen ben Facebook’ta olmayan insanların çağın bir hayli gerisinde olduğunu düşünüyorum. İnternette vakit geçiren insanların asosyal olduğu zannediliyor, açıkçası ben de Facebook ile tanışmadan önce bu önyargıya sahiptim. Oysaki, Facebook, farklı bir iletişim kanalı sağlayarak insanları birleştiren, onları etkileşime geçiren ve iletişimin kalitesini arttıran bir platform. Sosyal medya işte, adı üzerinde... Biz kabul etsek de etmesek de, değişen çağla birlikte iletişim konsepti de tamamen değişiyor ve gelişiyor. Buna ayak uydurmak sıze kalmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder