1800'lerin
sonunda yaşamış ve Hindistan’da doğmuş olan ingiliz yazar, şair ve gazeteci Kipling'in bir sözüyle başlayalım:
'Kelimeler, insanların kullandığı en güçlü haplardır.'
Çok sevdiğim, bilgisine ve önerilerine güvendiğim
aile dostumuz sevgili Billur Tansel'in tavsiyesiyle
izledim Arrival filmini. Türkçesi Geliş...
Son İstanbul ziyaretimde, Billur'un kalbini koyarak açtığı çocuklara ve gençlere özel sanat içerikli atölye
ve projelerin yapıldığı, Valikonağı'ndaki Open Dialog İstanbul'da sohbet ederken, konu döndü dolaştı
ve birbirimizi nasıl da anlamadığımıza geldi çattı. Bir süredir, aynı
memlekette, aynı dili konuşan insanlar olarak birbirimizi anlamıyor, anlayamıyor
ve belki de anlamak istemiyorduk sanki... Uzaylılar ile bile bazen daha mı iyi
anlaşırız derken, sevgili Billur bana Arrival-Geliş- filmini izlememi önerdi.
“Arrival” uzaylılarla ilgili
yapılmış bilim kurgu filmlerinden biri. Ama onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği
sorduğu sorulara verdiği ilginç yanıtlar. Dünya’nın 12 farklı bölgesine
UFO’lar yani tanımlanamayan uçan nesneler inmiştir. Dr. Louis, dünyanın önde
gelen dilbilimcilerinden biri olarak, uzaylılarla iletişime geçmeye ve uzaylılara
şu soruyu sorarak yanıtını bulmaya çalışır: 'Bu dünyaya neden geldiniz? '
Filmdeki, benim için en önemli konu, dil ve dile yaklaşımımız idi. Uzaylıların dilini çözmeye çalışıyoruz. Yanlış anlamalar oluyor ve anlıyoruz ki, kullandığımız dil elimizdeki en güçlü silahlardan biri olabilir. Eğer, doğru kullanmayı bilirsek....
Filmde, geçmiş ve gelecek kavramı, lineer ve lineer olmayan boyut gibi kavramlar üzerine izlerken ve sonrasında düşünmek çok eğlenceliydi. Gördüklerimiz ve duyduklarımızın gerçekliği, zamanı veya kime ait olduğu gibi bir çok kavram da sorgulanıyor filmde. Şaşırtıcı bir sonla bitiyor. İzlemek isteyenler olabilir, keyiflerini bozmayalım ve filme burada veda edelim... Filmle ilgili Türkiye'nin en başarılı teknoloji profesyonellerinden ve Youtuber Barış Özcan'ın hazırladığı müthiş bir video var, göz atın mutlaka...
Uzun yıllar iletişim sektöründe çalıştığım için, dili kullanmak, söylediğimiz ve anlatmak istediğimiz, iletişim dili gibi kavramlar üzerine kafa yormuşluğum çok. Bazen, söylediğimiz, yazdığımız, anladığımız ve yüklediğimiz kavramlar arasında fark olabiliyor. Aynen, Arrival filminde olduğu gibi...
Bugün, 21 Şubat Salı, Almanya'da Uluslararası Ana Dili Günü kutlanıyor. Yazıyı neden bugün yazdığımı, sanırım anladınız:) Günlük hayatımda 3 dil kullanıyorum şu anda: Almanya'da yaşadığım için Almanca, oğlumla Türkçe ve eşimle ise İngilizce. Zaman zaman iletişim kazalarına kurban olabiliyorum, anlayacağınız... Uzman olmak da kesmiyor bazen!
Sayıların dili, hayvanların dili, bebeklerin dili, insanların dili ve hatta 21. yüzyılda kullandığımız makinelerin dili gibi çeşitli ve farklı diller var hayatımızda...
İletişim eğitimlerinde, NLP
ve Meta programlarda öğretilen bir çok
farklı iletişim tekniğini biliyorum, uyguluyorum, hatta öğretiyorum. Şubat ayında
düzenlediğimiz KADIN KADINA'nın teması aşk ve ilişkiler idi. İlişkilerle ilgili ne kadar eksik bilgiye
sahip olduğumuzu gördük, deneyimledik, keşfettik. İleriki günlerde, Renklerle
İletişim ve İkna Sanatı üzerine daha uzun bir eğitim
yapacağız. Bir kez daha anladım ki, müthiş bir ihtiyaç var bu konuda...
Sapir-Whorf Hipotezi'ne göre, konuştuğumuz dil nasıl düşündüğümüzü belirliyor ve her şeyi nasıl algıladığımızı etkiliyor. kendini farklı bir dile tamamen adarsan, düşünce tarzını bile değiştirebiliyorsun. Yeni bir dil öğrenenlere derler ya, o dilde rüya görmeye başladıysan tamamdır diye!
Sapir- Whorf hipotezinin dilbilimindeki temel anlamı, insan düşüncesinin yerel dillerden çok yoğun bir şekilde etkilendiğini göstermek. Bir insanın kendi dilinde belirli bir düşünce yapısı oluşmuştur ve bu insan başka bir insanın dilini hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamaz, diyor. Ne kadar ilginç değil mi?
Ancak, şunu her zaman hatırlamakta fayda var: Ne kadar iletişim eğitimi alsak ve uygulasak da, amacımız karşımızdakini tamamen ikna etmek ise, burada çuvallama riskimiz var!
Dr. Gülcan Özer'in Herkes Kendi Hayatının
Kahramanı kitabında anlatmaya çalıştığı gibi: Önkoşul: Samimiyet olmalı,
strateji değil... Kitap, aşk, evlilik ve ilişkiler düzleminde bir ruh ve akıl
rehberi kıvamında. Okuyun, uygulayın...
Arrival'dan, dile, sonra iletişime ve Gülcan Özer'e kadar geldik...
Kipling'in bir sözüyle başlamıştık, kulağıma küpe olan bir sözle de bitirelim...
Konuşmalarımızın
en önemlisi, kendi kendimizle konuşmamızdır. Ama bunu her zaman ihmal ederiz…
Kendinizle
konuşup iletişim kurabileceğiniz günleriniz olsun:)
Anıl
Altaş Brug
www.renginefes.com
anilaltas.blogspot.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder